19 Mayıs 2017 Cuma

İstanbul, Cilic’ten Yana

Son yıllardır, İstanbul Open başlamadan birkaç hafta önceden hava bozmaya başlar ve toprak kendini bahara hazırladığı güne kadar yağmur yağar. Turnuva başlarken ki manzara pazar sabahı mamurluğu gibidir. Bu sene öyle aman aman sporcuların geldiğini düşünmeseler de, ATP düzeyindeki tüm sporcular sürprizleri sever.
Dünya 6 ve 8 numaralarının olması bir Federer etkisi yaratmasa da dünya sıralamasının ilk onundan bahsediyoruz. Hani, başta kavak yelleri bu olsa gerek! Bir şeyler değişmeliydi. Olanlar oldu!

İstanbul Open final etabına gelene kadar su götürmez bir gerçek ki herkes Raonic/Cilic mücadelesini biliyordu. Fazla inanmıştık. Bu noktada sürprize yer yok.

Marin Cilic, final setine ilk toptan son topa kadar maçı istediğini belli etmişti. Ve bu arzu iki saat sonra kupayı kaldıran ellere bahşedecekti. Bu şampiyonluk ya da daha önceki kazandıkları, aslında kaybettikleri dahi için babası Zdenko Cilic’in gayreti ve hırsı sonucu çıktı denilebilir.


Oğullarının sporla iç içe olabilmeleri için varını ortaya koyacaktı. Zira, tüm şanslar da onlarlaydı. 1991 yılında Bosna Hersek’in Medjugorje kasabasında ilk kurulan tenis kortunu ilk kullananlar arasındaydı. Ondaki ateşi fark eden eski tenisçilerden Goran Ivoanisevic önderliğiyle San Remo’ya taşındı. Her şey tam olarak böyle başladı.

2000’lerin başları itibariyle gençler kategorisinde kendini ispatlamaya başlamıştı bile. Amerika Açık, Fransa Açık derken, çok tanıdık bir isim daha o yıllarda yenecekti. Büyük Krallığın altın çocuğu Andy Murray'i, passing shot’larıyla elemeyi bildi.

Totalde 2005 yıllına gelindiğinde 6 tek, 4 çiftler şampiyonluğuna erişmişti. Benzer profil 2009 yılına dek sürecek miydi? Amerika Açık’a pek fazla ısınmıştı Cilic!
Dördüncü tura gelindiğinde bir kez daha Andy Murray’e şans tanımayıp, çeyrek finalde del Potro’nun gazabıyla kendini silkeleyecekti. Yıl 2014’ü gösterdiğinde rüzgar hiçte tersine değildi!

İlk Grand Slam şampiyonluğu için tek yapması gereken yarı finalde Federer’i yenmesiydi ki, bu onun ekselanslarına karşı ilk galibiyeti olacaktı. Zaten finalde Kei Nishikori’yi yenmesinden çok, yarı finalde bir efsaneyi rahatlıkla yenmek tüm kapıları açacaktı.
Cilic; eline gelen tüm fırsatları itinayla eledi. Sonunda mı Amerika Açık’ın nasıl ondan yana olduğunu öğrendiğinden beri, İstanbul'u da arkasına alacaktı. İşin aslı seyircilere olan seyir zevkiydi. Bence öyleydi!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.