8 Ocak 2016 Cuma

Kadının Fendi Erkeği Yendi!.

Kadınlar mı ofsaytı anlamıyor, erkekler mi anladıklarını anlamıyor? Bu ikilem tartışma konusu. Oysa ki neden bir tartışmaya konu olsun ki. Açıkçası bazen hakemler dahi "doğru mu, yanlış mı" karar verdik çıkmazına sürüklenirken kadın-erkek ayrımı yapmak niyedir ki! Soru soruyu doğuracak türden bir başlık. Önce nedir bu yüce ofsayt?
Kafasının, vücudunun veya ayağının herhangi bir bölümünün rakibin kale çizgisine toptan ve sondan ikinci rakipten daha yakın olduğu anlamına gelmektedir. (Wikipedia) Çok resmi oldu. Tamam, boşverin bunları. Zaten amacım da ofsayt nedir ne değildir değil. Ofsaytın diğer terimlerin dışına taşması. Ofsayta dair söylenebilecek "topun oynandığı son andır." 



Ofsaytı bir kenara bırakıyorum. Kasım ayında Almanya'nın Fortuna Düsseldorf takımında oynayan Kerem Demirbay "kadın hakemin" çaldığı düdükten sonra sarf ettiği sözler ( hakem Bibiana Steinhaus'a yönelik "erkek futbolunda kadınların işi olmadığına" ilişkin sözlerinden dolayı) ve ardından gelen ceza durumu özetliyor. (gönüllü olarak kızlar liginde maç yönetmesi) 
Bu cezaya kesinlikle itirazım yok. Siz şimdi bana çok feminen duygularla yazıyorsunuz diyorsunuz. Kulaklarım çınlıyor. Doğru da değil. Sadece ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılması biraz ağır oluyor. Klasik bir cümle vardır, beyhude insanların hemcinslerime yaptığı; "eğer çevrenizde futboldan anlayan, ofsaytı bilen bir kadın varsa alın onu, maça gidin." 

Spora göre teker teker ayrım yapılacaksa ne yazık ki derin bir bataklığa saplanmışız demektir. Yavaş yavaş kırılan bu handikap kendini tribünlerde, ekran başında göstermeye başladı. Gerçekten tepeden bakan "bazı" erkekler, o tepeye hızlıca ulaşırlar ya da ulaşmak isterler. Gelip geçici bir heves ile. Kadınların da futbolla iç içe olduğunu görünce bir vazgeçişe dönüşürler. 

Toplumca övünmeyi seviyoruz. Bir konudaki bilgimiz dağları taşları aşıyor. Sonra La Liga'ya, Premier Lige bilhassa Bundes Liga'ya bakınca ne kadar da gerisindeyiz. Anne-baba çocuğunu almış hafta sonu sakin bir şekilde maç izliyor... Bilakis ofsayt pozisyonlarında hakeme itiraz ediyor, tatlı üslubuyla. 
Avrupa da eskiye nazaran kadının statlarda boy göstermesi yalnızca futbol anlamında değil, aklınıza gelebilecek tüm branşlarda aşırı sevgiyi, öfkeyi, nefreti, taraftar olmayı, taraflı olmayı kadın portresinin o fotoğrafta yer almasıyla kontrol dengelendi.



Bu denge nasıl geldi, nasıl oluyor sorusuna verilecek kısmi cevap. Ofsayt'ın ince çizgisine benzer basketbolda da 3 saniye kuralı var; boyalı alanda ofsayta benzer mantıkla işleyen kuralı kimse tartışmıyor. İkisinin de "kolay sayı bulmaya" karşı düzenlendiği altyapısıyla yola çıktığını biliyoruz. 
Evrensel boyuta ulaşan ofsayt kuralının çaresizliği nam salmışken eş değerdeki kriterler sessiz moda alınmış telefon gibi. İlla ki ofsayt konu başlıklı bir şey konuşmak gerekiyorsa Burak Yılmaz'ın düştüğü ofsayt yüzdelerini ve hatta Avrupa'da en çok ısrarla ofsayta düşen futbolcu olduğunu masaya yatıralım. Bu ciddi bir konu. 

Futbol izlemeyi, oynamayı erkekliğin dümeni olarak benimseyenler "ofsaytı" kriterlerin liste başı ilan ederler. Şimdi bu cinsiyetçi yaklaşımı unutmalıyız. Futbolun ince çizgisi ofsaytı bu kadar çok poh pohladığımız için ona tepeden bakmaya bayılıyoruz. 
Bir diğer Burak Yılmaz gibi ofsaytı değil belki ama futbolcu kişiliği ve sert oynayış biçimi insanları, ikiye bölen Mario Balotelli'nin sözüyle kapanış perdesini çekmek istiyorum. 
"Futbol mu daha güzel kızlar mı diye sorsalar hiç düşünmeden futbol derim ama biraz daha düşünürsem eğer kızlar derim..." Sporu bir arada tutan şeyse bütünü oluşturan parçaları...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.