8 Aralık 2015 Salı

Herkese "AÇIĞIZ" Grand Slam Olarak...

Ne zevk alıyorsun gibi mırıldanmalara karşılık, adrenalin salgılayan bezleri çalışmayan insanlarca getirilmesi gerek. Aksi düşünmek spor derslerinde ÖSS, KPSS, TEOG adının anlamlarını sürekli değiştiği bir örgüt misali sınavlara çalışmaktan olduğunu düşünmekten alamıyorum. Bu kesinlikle ve kesinlikle Türkiye sınırları içerisinde geçerli. Çocukların değil ama, çoğumuzun anılarında büyük pay sahibi hiç şüphesiz spor kapsıyor. İşte bundan da kesinlikle eminim! 


Babanızla gittiğiniz ilk maç, ilk tezahüratlar, şehrinizin basketbol takımının oyuncularına nedensizce bağlanma, televizyonda izlediğiniz ilk grand slam; biraz şaşkın ifadeyle ya da iki tekerli bisikletteki ilk maceranız, kanayan dizler örnek dışı, bir de mahalle maçları... Biraz fazla ileriye gittim, birkaç kelime geri geliyorum. İlk izlediğiniz tenis maçı. Kaç kişi izlemiş olabilir ki? Bizler çocukken; tam olarak o izleyenler kesimine hitap ediyorum. Beni yalnız bırakmadığınız için teşekkürler!
Hayal meyal hatırladığım ilk grand slam 1999 mayısı Andre Agassi ile Andrei Medvedev açıkçası ne skoru ne de maçı net hatırlıyorum. Anımsadığım flu ve biraz toprak. Evet, evet toprak zemin olduğu için de unutulmazdı belki de. Avustralya Açık, Wimbledon, Roland Garros ve Amerika Açık bunlar neden diğerlerinden ayrı tutuluyordu ki! Çocuk aklımla ve merakla gelişti, sonra da tutuldum bu spora. Sebebini öğrenince sıkı sıkı tuttum raketimi.

Klasik ve resmi açıklamalar 1925 yılından sonra Ulusal Tenis Federasyonu bu 4 Majör turnuva için Grand Slam olarak tarihe not düşüyor. Bu ağdalı cümlelerle anlatılanlar pek keyif vermiyor. Yalın, herkese açık bir dil. İpucu da burada aslında. "Açık" Wimbledon dışındaki (İngilizlerden de bu beklenir) diğer 3 turnuvanın adından anlaşılmak üzere herkese "Açık" anlamını taşımasıyla. Artık bu açık kelimesini biraz daraltmak gerek. .
Bilet pahalılığını belirtmek şart ama günler, haftalar öncesinden bize ayrılan televizyon karşısındaki tekli koltuk kalıyor. Yine parası ve vakti bol olana boş koltuk var tabii. Bu Grand Slam için son yıllarda tartışma konusu olan ve çözüm bulunamayan sorun esasında! Aralarında müşkülpesent bir tavırla yoluna devam eden Wimbledon, en ayrıcalıklı olma yolunda tavrı net! 
Beyaz giydirme takıntısıyla ona anlayış gösteriyoruz. Eğer bu 4 büyük turnuvaya da, olimpiyatları kazanarak filmin başkahramanı olursanız "Golden Grand Slam" yakıştırmasını alan ilk ve tek ve de tek kalmaya Djokovic dışında değiştirebilecek isim dışında bu unvanı baş ucunda şıkır şıkır parlayabilir. 

İşin aslı bunu kazanabilen tenisçi var. Sıkı durun. O maç esnasında evlilik teklifi almış, Alman efsanesi. Çok kolay oldu. Steffi Graf. Rol model taşımasını sebebi kişiliği, sporculuğu, disiplini, güleryüzlü çokça yakıştırmalar yapılacak bir kadın. Güçlü kadın! Aynı zamanda 22 Grand Slam ile en çok kazanan isim. Majör turnuvaların daha da önemli yapan ikinci madde daha var. Ödülleri, bir de medyanın ilgisi olmazsa olmazı. Bu kısım sporcuları ilgilendiriyor. Alınan ödüller, kazanılan paralar gerçekten dudak uçuklatabilir. 
Hazır konusu gelmişken sevgili ekselansları Roger Federer'den söz etmemek yanlış olur. Erkeklerde en çok Grand Slam kazanan isim. Yanlış olmasın!

Şimdi düşünüyorum da açık ama uzak bize bu spor. Daha yeni yeni kortlar yapılıyor, sporcular yetiştiriyoruz. Bize biraz tepeden bakıyor gibi.Yaptığımız spor ne olursa olsun; kazanma anındaki sevinç için yapılıyor. Birkaç saniyeden ibaret olsa da; biz Türkler biraz abartabiliyoruz. 
Her çocuk gibi hayaller yumağının içinde büyüdük, büyütüldük. Bir hayalde benden 1 yıl içinde 4 Grand Slam izleme hayalim var. Bir hayli zor gibi duruyor. İmkansız değil. Çok zor. Bu konuda sponsor olmak isteyenlere Açığım!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.