25 Aralık 2015 Cuma

Can Bartu'dan Yan Dal

Sivri dili... Biraz üstten bakan görüntüsü... Tanımayanlar için estetiğe ihtiyaç duymadan burnu havaya kalktı gibi düşüncelere kapılabilirsiniz. Yine de çok ama çok seviliyor Sinyor Bartu. Anlatılanlar, okuduklarımız, golleri ile "efsane" olmuş bir futbolcu. Can Bartu'nun şimdilerdeki kimliğini kazanması şık giyinen, koyu Fenerbahçeli babasından gelir esasında. Bir bakıma her çocuğun sporcu oluşundan, bilhassa futbolsa babası etkilidir. Tek başına yeterli değil. Liseye başlarken Fenerbahçe tutkusunu basketbol parkelerine taşır.
Asıl hikayede böyle başlar. Onu futbolcu olarak tanıyanlar, basketbol kökenli olduğunu pek bilmezler. 

Basketbol takımı; Edirne'deki maçta, basketleriyle coşturan ve gelecek vaat eden hırsıyla A takıma alma niyetindedirler. O gün Edirne'de sadece basketbol oynayacağını zanneden Can Bartu futbol takımınında basketboldan birkaç takviye oyuncuyla maça çıkarlar. O birkaç oyuncudan biridir Can Bartu. Aynı zamanda takımının tek ve galibiyet golünü de atar. İşte Can Bartu'nun futbol macerası ilk adımını atar. 
İki sporu aynı anda yürütmeye çalışan 13 yaşında bir çocuk gerçekte. Ailesini ikna etmekte güçlük çeken Bartu, çareyi habersiz imza atmakta bulur. Böylece futbol antrenmanından çıkıp teri soğumadan basketbol maçında bulurdu kendisini. 


Metin Oktay ve Can Bartu jübile maçında.
Tabi bu evine ekmek götürmeye çalışan baba gibi koşuşturmacayı kaldıramaz. İkisi birlikte gitmeyince tercih yapmak zorunda bırakılır. Gizli kalmış yeşil sahalar çeker içine. O biraz diğer futbolculara göre alışılmışın dışında modaya uygun giyimi ve zarif oyun stiliyle genç yaşta "baron" lakabını üstlenmişti. Fenerbahçe'de arka arkaya oynadığı 5 yıl içinde, Avrupa'da Can Bartu fısıltı gazetesiyle yayılmıştı. İlk teklif, cazip teklif İtalyanlar'dan gelmişti bile. Tam 6 yıl boyunca Fiorentina, Venezia ve Lazio'da orta sahada duvar ördü. Yine de Fenerbahçe'deki oyun tarzından ve gollerinden biraz uzaklaşmıştı.

Aynı yıllarda başka bir efsane daha ses getiriyordu, Metin Oktay. Sarı kırmızı renklerle kuşatılmış Taçsız Kral! Benzer kariyer geçmişine sahip Türk futbolunun medar-ı iftiharı. Onlar adeta bir filmin başkahramanları gibiydiler. Biri Taçsız Kral diğeri Sinyor Bartu filminin gerçek yaşamdan alıntılarını oynuyorlardı. Gelecek nesillere, yeteneklere örnek teşkil ederek. Birer yıl aralıklarla jübilelerini yapmışlardı.
Asıl unutulmayacak dakikalar ise; Metin Oktay'ın jübilesinin son dakikalarında Can Bartu ile formaları değişmiş son 15 dakikayı rakip formalarla oynamışlardı.

Unutulmazdı. Yerini kavganın, ağız dalaşlarının ve kırmızı kartların aldığı bu görüntüleri özledik. Çok mu ciddiye alıyoruz! İki efsaneyi art arda uğurladıktan sonra Can Bartu spor yorumculuğuna transfer olacaktır. Futbolcu değilde basketboldan devam etseydi daha o yıllarda Avrupa'da veya Amerika'da Nba oluşumunun çocukluk dönemlerinden yine isminden söz ettirirdi, hiç şüphesiz.

Türkiye spor tarihinde, Türk Milli formayı hem basketbol hem de futbol oynarken giyen ilk ve tek sporcu. Belki Mehmet Okur bu unvanı tazeleyebilirdi ama biz onu böyle de ayakta alkışlıyoruz. Bunları dile getirince aklıma Frank Rijkaard sözleri çınlatıyor. "Türk futbolunda her şeyden biraz var ama hiçbir şey tam değil" haklılık payı çok.!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.