22 Aralık 2015 Salı

Abe Saperstein'in Unutulmaz Asisti: Harlem Globetrotters

İkinci planda olmak kelimesini epey yanlış anlayabiliyoruz. Sanki değersiz ve görünmezmiş gibi etkisiz eleman algısı yaratıyoruz. Yanlış. Külliyen yanlış! Aksini düşünürsek, ben izlediklerimin, bizzat gözlerim ile şahit olduklarım yalancısıyım o zaman. Her şeyden önce ikinci planda olanlara ya da olaylara şans tanınmalı. İşte size spor, ikici planda kalan spor. Hemen şimdiden örnek verelim. Bakınız Chelsea'ye puan durumu olarak bakıldığında küme düşme hattında, sallantıda. Fakat o son şampiyon, "kusursuz" Mourinho'nun takımı, asla dillerden düşmez. Zira, düştü. Yerini ikinci planda olan Leichester City'e bıraktı. Sonuna kadar hak ederek geldiler. 

Futbol bu ikinci planda kalanlar tabusu da 21. yüzyılda yeni yeni kırılmaya başlandı. Halbuki iki taş, bir top ile sokakta oynanabilen bir spor iken. Burada akla ilk gelen, hazır sokak demişken Harlem Globetrotters akıllara düşüyor. Kimilerine göre basketbol sporuyla uzaktan yakından ilgisi olmayan kimilerine göre "işte basketbol bu adamım" diyen kesim vardı. Hem ayrıca New York'ta falanda oturmuyorlardı. Abe Saperstein öyle istemişti. Abe Saperstein de kim? Hadi gelin başa alalım. 


Bir ipucu verebilirim. Hayal meyal hatırladığım Beyaz Gölge dizisi desem; doğrusu dizinin bir bölümünde de geçen, hafızalara kazınan, ünlü ve kendini bilmeyen lise takımına "haddini" bildirmek olarak çıkış noktası olan bir grup. Böyle bir kalıba yerleştirerek işin içinden çıkmak büyük haksızlık olur. Tamamı siyahi oyunculardan oluşan beyaz Saperstein'in kurduğu Globetrotters sıradan, özgüveni eksik bir takımdı. Yine harekete geçiren de Abe Saperstein oldu. Aslında sıradışı, girişimci, iş adamı, spor tutkusu olan bunların üzerine sos olarak şovmenliği de ekleyerek kafasında bir takım kurmuştu.

Daha ilk yıllarında (ilk profesyonel maçları 1927'de) 117 maçta, 100'ü aşkın galibiyetlerle NBA'e -bir dakika bizde buradayız- dedi. Harlem akılları karıştırıyor. Burada tırnak açmalıyım. İnsanların para kazanmak için, yaşamlarını sürdürebilmeleri için seyahatlerini organize eden, yetinmeyip basketbol oynamak oldukları bir sığınaktı. NBA öncesi yıllardan bahsediyorum. Bir yandan aslında sporun ırk ayrımı olmadan beraber yapılabileceğini bizzat gösteren "motto"suyla devam ediyordu. 
1940'lar ve sonrasında NBA paketi açılmamış gıcır gıcır durumda; Bill Russel, Wilt Chamberlain gibi efsane isimlerin adının yeni duyulduğu sayılı günler...

Abe Saperstein ile Wilt Chamberlain
Doğal olarak amatör lig gördüğü, NBA katılmama kararı alır ve özerk şekilde yola devam ederler. O dönem için haklıydı. Minneapolis Lakers'ın ses getiren farklarla yenince fazla güven pompalamışlardı. Dünya'ya basketbolu tanıtma çabası, savaş esnasında farklı ülkelere gidip gösteri maçları yapan profesyonel şovmen takımı olmuşlardı. Abe Saperstein son yıllarında NBA katılmama kararının son derece pişmanlığını her seferinde dile getiriyordu. 
Abe esasında hedefine ulaşmıştı, her ne kadar NBA'in kıyısından dönse de: “1951 yılıydı. Berlin Olimpiyat Stadında onları izlemeye 75 bin kişi gelmişti. Bütün stat babamı ve Harlem’i ayakta alkışladı. Babam o gün ağladı. Neden ağladığını sorduğumda bana, -1936 yılında Hitler bu stadı dolduran Almanlara Yahudileri ezdirmişti. Tam 15 yıl sonra yine aynı statta Almanlar, bu kez bir Yahudiyi elleri patlayana kadar alkışladılar-” ifadeleri.

Bu sözler sonrası Harlem'de eski popülerliğini yinelemeye başlamıştı, hesap edemediği NBA dünyayı sarsan profesyonel basketbol anlayışı dışında. Sadece ikinci planda kalabilmişti. Diziye konu olan gölge gibiydi, NBA'e bir çok oyuncuyu kazandıran gölge...
Abe öldükten sonra takım el değiştirdi, ikinci planda kalmaya sıkı sıkı bağlandılar. Bunu basketbol olarak görmeyenlerin kimisini haklı çıkararak! Tamamen eğlence yoluna saparak, -sizin sorununuz o koca kafanızın tabuları yıkmamasıydı- düşünceleri.
Abe'nin o domino taşlarına küçük bir dokunuşu unutmazsak!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.