5 Ekim 2015 Pazartesi

Sporcu Olmanın Ötesinde...

Önyargı insanoğlunun en büyük düşmanlarından. Bir insanın soğuk duruşuyla dahi hemen biletini kesiyoruz. Ya sporcular... Hemen her gün ekranlarda gördüğümüz Ronaldo, Messi isimlerinin yaptığı küçücük bir yanlışla, daha önceki klas hareketleri bir kalemde silmeye bayılıyoruz. Bile bile yaptığı hatalardan bir şekilde kendilerini de affettirdiklerini unutmamak gerek. 
Ronaldo'nun takım arkadaşı gol attı diye arkadaşına trip atan ve egolarının ağır bastığı bir maçta eleştirenler bile ikiye bölündü. Bunun perde arkasına da bakmak gerekiyor.

Hadi diyelim ki bunlar dünyaca ünlü sıradışı sporcular. Medya ve hırsın baskısıyla ön planda. Ya tribünler veya taraftarlar. Şimdi bir örnekle sarsılacağınızdan eminim. Bundan yaklaşık 11 yıl önce trafik kazası geçiren Jesus Aparicio 18 yaşındayken komaya girdi. Her gün bu tip haberleri okurken o dakikalarda içimiz acır, 1-2 saate unuturuz ya da bir daha o kişinin komadan çıkamayacağını düşünürüz. 
Kimileri mucizevi dönüşlerde yapar sanki yakınımız gibi seviniriz. Jesus'da bu mucizevi uyanış yapanlardan biri. Onu çarpıcı kılan ise; bu noktada ara verip ayrı olarak koyu puntolarla aktarmak istediklerim var.

Jesus 2004 yılının bahar aylarına sıcak olarak giriş yaptığımız Amerika Açık'ta Lleyton Hewitt'i mağlup etmiş Federer'i avuçları kızarıncaya kadar alkışlıyordu. Sevinci öylesine yaşıyordu ki onu yıllarca hayatta tutanın "o an" olduğunu düşündürüyordu. 
Şu an saçmalıyorsun diyenler olabilir. Saygı duyarım. Gözden kaçırmamanızı istediğim husus, 29 yaşına gelmiş Jesus komadan uyandığı gibi sorduğu ilk soru: 'Federer tenisi bıraktı mı?' Buz tuttum. Tutkunun, bağlılığın ulaşamayacağı nokta yok! Öyle değil mi? 



İspanyol Federer hayranı oracıkta kalpten gidebilirdi. Çünkü Federer'in halen daha tenis oynadığını duyan daha şahane haberi duyunca, -17 Grand Slam sahibi olduğunu- komadaki biri nasıl canlanır sorusuna cevap niteliği taşıdı. Jesus hayalini biraz daha öteye taşıyarak Federer'in 18. Grand Slam'ine şahitlik yapabilmek.

Ben bu haberi ilk okuduğumda aklıma Federer'i hep soğuk ve mesafeli tanıyanlara karşı vurucu darbe olarak gördüm. Düşünün bir insan komadan uyandığı gibi anne, baba veya kardeşten önce yere göğe sığdıramadığı sporcuyu soruyor. Bu sevgi nasıl yıllarca korunabiliyor? Basit bir cevabı var.
Bizler sporcuları maç esnasındaki ruh durumları sevinçleri, kızgınlıkları o anki duygularıyla yargılıyoruz. Daha da ileriye gidip özel yaşantısıyla silenleri görüyoruz. İyi de adı üstünde "özel" hayatı. 




Keza bende bir Federer hayranı olarak kendisi ile ilgili her yazıyı, habere merak salıyorum. Ancak "soğuk" ve "mesafeli" duruşun altında baba olmasından çok öte insani duyguları ve merhameti yatıyor.
Bu hayranlık nasıl ülke sınırlarını aşıyor, işte size gizli kalmış ulaşımı. Roger Federer 2003 yılında kurduğu Roger Federer Foundation'ın ile yardıma, sevgiye, bilgiye, eğitime... ihtiyacı olan çocuklara, projelere destek sağlamak amacıyla kurdu. 
İki yıl sonra Hindistan'daki tsunami bölgesine elini uzattı. Bundan bir yıl sonra UNICEF iyi niyet elçisi oldu. UNICEF adına imzalı raketlerini satışa çıkardı. Şimdi bunlar "ace" niteliğinde değilde ne? Bu yılda Malawi'ye bizzat giderek o atmosferi sıcağı sıcağına yaşadı. Asıl amacı 2021 yılına kadar 135 bin çocuğa uzanabilmek.

Tenis dünyasında son zamanlarda Avrupa'da yaşanan sıkıntılara göğüs germeye çalışıyor. Mültecilere karşı Djokovic ve Murray gibi önemli isimler her türlü maddi-manevi sevgilerini açmış durumda.
Bunlarda sınırların çok ötesinde değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.