22 Eylül 2015 Salı

Rüzgargülüdür, Biraz da Muhalif: Velespitle Yüzyıllar

Bir varmış, bir yokmuş... Evvel zaman içinde kalbur saman içinde... Masallar içinde büyürüz allı pullu. Bir yandan da hayaller alır başını gider. Hep de imkansızlıklarla süsleriz. Gerçi güzel ve çekici kılan tarafı da bu gibi. Hep merak ederiz, merak ettikçe yapma arzumuz çılgınlaşır çocuksu bir hal alır. 
Ruhumuz asidir, zoru isteriz çünkü. Kış mevsimi gibiyizdir aslında. Tüm engebeli yapıyı içimizde barındırır; serbest bırakmak ya da bırakmamak işte tüm mesele bu!

Hayal gücümüzü, ütopyalarımızı başı boş bıraktığımız zaman kopar ipler. Biraz "kırmızınız" olacak. Kırmızı çizgileriniz mesela ama o kadar koyu renkte değil yumuşak tonlarda. 
Kendimden örnek vererek açıklık getirmeyi isterim. Bende mahalle kültürü ile büyüyen her çocuk gibi sokakta oynayarak çocukluğunu yaşayan şanslı gruptandım. Tıpkı günümüz gibi (!) Yerden yüksek, ip atlamaca, saklanbaç vs. Daha da büyük bir cümlemiz vardı ki diğer bütün oyunların silikleştirir. "Bi tur versene" boş sokakların hazinesidir...

2012 yılıyla İskandinavya turu hayatımda; "mest" dönemidir. Soğuktur, dengesizdir, kendine getirir. Bisikletin kendine ait yolları bir kenara, trafiğin bisiklete düzenlenmiş olması kırmızı çizgidir. 
Türkiye'ye döner dönmez bisiklete olan bağlılığım yıllanmış şarap etkisi yapmışken lastik kokusu ile bozulur dengem. 

Bir şehir bisikleti ile bir rüyamı daha gerçekleştirmekle kalmayıp betonarme olmamış sokakların, kasabaların yolunu tutarım.
Her keşif her pedal basışım çaylaklığımın yerini ustalıkla biçilmiş tecrübeye çevirdi. Daha uzaklara gitmeliydim. Bursa'da yaşadığım dönemde yakın ama uzak olabilecek nadide bir rota çizdim. Nilüfer-Gemlik-Orhangazi-Yalova noktalarıyla ilk uzun yoluma pedal çevirmenin eşsiz heyecanı sardı. 

Bisiklet konusunda uzman diyebileceğim arkadaşlarıma da haber verdim, birlikte gidelim diye. -Deli misin sen?, yazın bu sıcağında olmaz,- cümleleri ile karşılaşınca yol arkadaşımın müzik olacağı o dakikalarda kesinleşti. 
Beni zorlayan tek yol Dürdane Mevkiydi. Onun dışında her şey tam da planladığım gibiydi.

İbnülcemal Ahmet Tevfik yüzyıllık macerası
Bir ara kulağımdaki müziği duyamıyordum, kendimi düşünürken yakaladım. Neydi beni alıkoyan?

Bundan tam 118 yıl önce İstanbul'dan Bursa'ya deniz yolculuğu ile başlayan İnegöl, Yenişehir, Gemlik ve ardından da Mudanya'ya dönüş yolculuğu gerçekleştiren İbnülcemal Ahmet Tevfik ve ona sırf bu yolculuk için bisiklet sürmeyi öğrettiği arkadaşını da yanına alarak -yüzyıllık maceraya- konuk olacak turuna başlar.

Bu serüven toplamda 266 kilometreyi bulacaktı. Ardından sayfalara... 1900'lü yıllarda ilk olarak basıldığı kitabında/seyahatnamesinde (Hüdavendigar Vilayeti Dahilinde Velosipetle Bir Cevelan) ardından 2000'li yıllarda önce Cahit Kayra, sonraki yıl Nezaket Özdemir'in çevirisiyle boyut kazandı.


Yalın diliyle pedal çeviren büyük üstat o zamanların bakış açısıyla ileri görüşlülüğünü ve devrimini yapmakla kalmamış, yazıya da dökmüştür.
Halen daha günümüzde "Aydın Bisiklet" grubunun yaşattığı "100 yıllık macera" adıyla yaşatmaya çalışıyorlar.
Bir gerçek var ki yüzyıllar geçmesine rağmen bisiklete olan önemi ve değeri vermediğimizi suratımıza çarpıyor bu seyahatname. Kuzey ülkelerine bakış yolun başı diyebileceğimiz taşları bile döşeyememişiz. 

Bırakın sizin en yakın dostunuz bisiklet olsun, devrim olsun, kendisi olsun!
Bisikletimi çaldırdığı abime (daha sonra ilk maaş hediyesiyle bisiklet alan), 
Eşitliği ve dengeyi bisiklet üzerinde gösteren babama,
Bisiklet sürmeyi bilmese de her daim destekleyen ve yolumu açık bırakan anneme!
... Ve tabii ki bize bunları nail eden, ütopyamızı yaşatan İbnülCemal Ahmet Tevfik ve arkadaşına sonsuz teşekkür etsek az.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.