25 Ağustos 2015 Salı

Adı Yeter! Petar Naumoski!

Çağımızın bitmek tükenmeyen problemleri, hastalıkları, mücadeleleri ve daha fazlası... Bunların bir çözümü vardır ama kısmen ama tamamen. Peki ya "zaman"? Ona bir çözüm bulabiliyor muyuz? Maalesef elimizdeki mevcut veriler bizi çıkmaz sokağa götürüyor. "Keşkelerle" yaşayarak geçiyor kıymetlimiz.

Bir de metropol şehirlerin bitmez çileleri. Hep bir yola doğru koşuşturmaca, geçiştirmelik yenilen yemekler, günün nasıl bittiğini ve verim aldığını/alamadığını anlamadan geçen "tik, tak" tıkırtıları. 
Böyle bakınca da nefes almadan yaşıyoruz. "Zamanın" değeri nicedir paha biçilemez statüde.

Konuyu fazla dağıtmadan esas konuma hızlı bir geçiş yapmak isterim. Basketbol benim hayatımın da oldukça uzun bir dönemini kapsayan ikinci evim. Çim, asfalt bilmeyiz. Parkelerin gıcırtısı ile büyüler, cilası ile gözlerimiz kamaşır. 
Artık parkelerde öyle janjanlı oldu ki eskilere göre zemini konuşur olduk (bilhassa NBA parkeleri). O yüzden bugün biraz eskinin tozlu raflarına göz atmak istedim.
Benim için hala Efes Pilsen olsa da Anadolu Efes olarak her geçen gün vizyonunu ve çıtasını yükselterek eskiyi aratmıyor. 

Efes Pilsen bir dönem Koraç Kupasını kazanmıştı. Şimdi o kadroyu anımsayınca; Ufuk Sarıca, Mirsad Türkcan, Hüseyin Beşok, Murat Evliyaoğlu, Petar Naumoski... İşte tam da burada durmamız gerekiyor. Adına söylenecek öyle sözler sarf edilir ki yaz yaz bitmez. 
Gelmiş geçmiş en iyi yabancı oyuncu sıralasak 1 numarada hiç şüphesiz Petar Naumoski adı yazılır.


Her erkek çocuğunun spor eksenine alan spor, pek tabi ki futbolla başlamış. 15 yaşında ise basketboldaki cevherlerini gizli kalmış mabedinden çıkarmıştır. Profesyonel kariyerine Hırvatistan'da adım atsa da tam olarak istenileni sahaya yansıtamadı. 
Araya kendi ülkesinin hasretini dindirmek için Rabotnicki'de oynadı. 
Efes'in gözüne takılan Naumoski'yi ilk olarak 92'de takıma transfer ettiler. İlk olarak diyorum, çünkü onların hikayeleri "hareketli bir aşk" olacaktı.
Sanki uzun süredir bu anı, bu takımı bekliyormuşcasına mabedini sonun kadar açık bıraktı.

Avrupa Kulüpler Kupasında finale kadar yükseldiler. Lakin sonrası...
Efes Pilsen'le alamadığı kupayı İtalyanlarla (Benetton) göğe kaldıracaktı, üstelik İstanbul'da. Yeri doldurulamayan Naumoski tekrar evine döner (Efes Pilsen). O sezon takım halinde oynayan, hazır bir Efes vardı. Ve sonunda Koraç Kupasını kaldırdılar. 


Daha sonraları çalkantılı bir aşk hikayesine döner. Parasını alamadığı için mahkemelik olurlar ama tatlıya bağlanır. Yine de Efes Pilsen'i diğer takımlardan çok farklı yere koyar.

Naumoski'yi kendine has özelliği de; o yıllarda hücum süresi 24 sn yerine 30 sn oynanıyordu. İşte o 30 saniyenin 25 saniyesini tek başına kullanırdı. Sahanın beyni gibiydi. 1 saniyenin önemini bilerek oynardı. Sahaya da yansıtırdı. Basketbolda zaman 40 dakika gibi algılansa da 1 saniye bazen devleşip dakikalara dönüşürdü.

Petar Naumoski'nin Namık Polat adını alıp Türk vatandaşlığına geçtiği dönemde de milli takıma seçilmemesi "kırgınlık" yarattı, biz basketseverlerde de.
Aslında milli maçlarda ay-yıldızlı formayı onurlandırsaydı nasıl olurdu diye sormaktan alıkoyamıyorum kendimi!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.